|
Genel Bilgiler
KULAK BURUN BOĞAZ
|
KULAK BURUN BOĞAZ NEDİR – OTORİNOLARENGOLOJİ NEDİR
KULAK BURUN BOĞAZ DOKTORU, UZMANI, DOÇENTİ, PROFESÖRÜ NEDİR
KULAK BURUN BOĞAZ DÜNYADA NEREDEN NEREYE GELMİŞTİR
KULAK BURUN BOĞAZ TÜRKİYE’DE NEREDEN NEREYE GELMİŞTİR |
|
|
|
Kulak burun boğaz, basitten zora çeşitli hastalıkların tedavilerini ve dahili hekimlik icrasından makroskopik-endoskopik-mikroskopik cerrahi icrasına farklı işlemleri kapsıyan bir branşdır. |
|
SÖZLÜK
Kulak Burun Boğaz: Kulak burun boğaz ve tüm baş boyun alanını kapsayan hekimlik branşı
Kulak Burun Boğaz Doktoru: Asistandan profesöre her mertebedeki kulak burun boğaz hekimi
Kulak Burun Boğaz Uzmanı: İhtisas sürecini tamamlamış kulak burun boğaz hekimi
Kulak Burun Boğaz Profesörü: Akademik açıdan en üst mertebedeki kulak burun boğaz hekimi
Otorinolarengoloji: Kulak-burun-boğaz bilimi, kulak burun boğaz branşı
|
|
|
|
Kulak Burun Boğaz Nedir - Otorinolarengoloji Nedir
Kulak burun boğaz kavramı yaygın kullanımda, kulak burun boğaz ve tüm baş boyun bölgesini kapsayan hekimlik alanını, ya da hekimlik branşını ifade eder. Daha kati isimlendirme, “Kulak burun boğaz hastalıkları ve baş boyun cerrahisi”dir. Uluslararası alanda isimlendirme “Otorhinolaryngology / Head and Neck Surgery” şeklindedir.
Otorinolarengoloji sözcüğünün kelime anlamı “kulak-burun-boğaz bilimi”dir. Bu kavramın alt tanımlamaları da mevcuttur. Otoloji, kulak bilimi veya alt branşı; rinoloji, burun bilimi veya alt branşı; larengoloji, gırtlak bilimi veya alt branşı anlamını taşır. Aslında tarihsel gelişime bakıldığında, kliniklerde önce bu alt branşların oluştuğu görülür. Daha kati şekilde ifade edersek, önce otoloji alt branşı ile, rinolojiyi de kapsayacak şekilde larengoloji alt branşı oluşmuştur. Bu alt branşların zaman içinde biraraya gelmesiyle, otorinolarengoloji branşı bugünkü bütünleşmiş şeklini almıştır.
Kulak burun boğazın kapsadığı alan, geniş bir yelpazeye yayılır. Basit gripal enfeksiyonlardan kafa tabanı tümörlerine kadar vücudun en basitten en zora pekçok hastalığı, kulak burun boğaz ve baş boyun cerrahisi branşının tanı-tedavi alanındadır. Anatomik olarak sınırları, nöroloji-nöroşirurji veya göz hekimliği gibi farklı ihtisas alanlarına giren kısımlar dışında, tüm baş ve boyun dokularını kapsar. İhtiyaç halinde ise, mikrovasküler “free flap” cerrahisinde olduğu gibi, vücudun diğer alanları müdahale sahasına girer. Kulak burun boğaz ve baş boyun cerrahisinin kapsadığı ana alanlar; kulak hastalıkları, burun hastalıkları, ağız-yutak hastalıkları, ses-gırtlak hastalıkları, baş-boyun hastalıkları ve yüzün estetik problemleri şeklinde sınıflandırılabilir. Kafa tabanı cerrahisi gibi farklı konular da bunların içine dahil edilebilir veya ayrı bir gurup olarak kabul edilebilir. Diğer taraftan yetişkin ve çocuk kulak burun boğaz hastalıkları, bir bütün olarak ele alınabileceği gibi ayrı ayrı da değerlendirilebilir.
Kulak burun boğazın kullandığı teknolojik donanım, çok çeşitlilik gösterir. Bu branş, kendine has zorluklar içerir. Kulak burun boğaz boşlukları dışarıyla irtibatı olan, ancak derinde yerleşmiş gizli ve karanlık alanlardır. Gerek muayeneleri gerek müdahaleleri, aydınlatma ve özel donanım gerektirir. Bunun teknolojik karşılığı, alın ışığı ve endoskoptur. Kulak burun boğaz sahasında, orta ve içkulak yapıları başta olmak üzere, çok küçük ve hayati anatomik yapılar bulunur. Muayene ve müdahaleleri büyütülmüş görüntü ve hassas çalışma gerektirir. Bunun teknolojik karşılığı cerrahi mikroskop ve mikrocerrahi alet donanımıdır. Diğer taraftan kulak burun boğaz ilintili dokuların bir bölümü, kafa kemikleri içinde yerleşmiştir. Kemik içi yapılara müdahale, kemiğin titiz şekilde oyulmasını gerektirir. Bunun teknolojik karşılığı ise tur ya da frezdir, yani çok hassas bir matkap olan delgidir. Anlatılan ihtiyaçlar tarihsel süreçte, kulak burun boğaz branşının bütün bu cihazların tıbba sokulmasında öncülük yapmasını sağlamıştır.
Kulak burun boğazda makroskopik-endoskopik-mikroskopik cerrahi, bir bütündür. Başlangıç uygulamaları çok daha gerilere gitmekle beraber, yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren, giderek artan ve gelişen şekilde endoskopik cerrahi, mikroskopik cerrahi ve delgi cerrahisi; makroskopik cerrahi denilen klasik cerrahinin yanısıra kulak burun boğaz branşının olmazsa olmazları haline gelmiştir. Doğaldır ki, günümüzün radyofrekans, lazer, robotik cerrahi gibi teknolojik gelişimleri de, ihtiyaç halinde kulak burun boğaz alanında kullanım bulmaktadır. Benzer şekilde, bu branşın sözü edilen kendine has özellikleri, geleceğin tenolojilerinin de ilk karşılık bulacağı alanlardan birinin kulak burun boğaz olmasını kaçınılmaz kılacaktır.
|
Kulak Burun Boğaz Doktoru, Asistanı, Uzmanı, Doçenti, Profesörü Nedir
Kulak burun boğaz doktoru, kulak burun boğaz alanında çalışan tüm hekimleri kapsayan bir halk dili tanımlamasıdır. Bu bağlamda kulak burun boğaz doktoru terimi, ihtisas sürecine yeni adım atan genç bir asistandan mesleğinin olgunluk dönemini yaşayan bir profesöre tüm kulak burun boğaz hekimlerini kapsar. Netice itibarıyla kavram; kulak burun boğaz asistanı, uzmanı, yardımcı doçenti, doçenti, profesörü ünvanlarının tamamını anlatır.
Kulak burun boğaz asistanı ve tıpta uzmanlık öğrencisi kavramları, kulak burun boğaz alanında ihtisas yapan hekimleri tanımlar. Kulak burun boğaz asistanları, birkaç yıl süren dahili ve cerrahi eğitimin ardından sınava girerek ihtisas süreçlerini tamamlarlar.
Kulak burun boğaz uzmanı, ihtisas sürecini tamamlayarak kulak burun boğaz mesleğini icra etme ehliyetini almış hekimlerin ünvanıdır. Kulak burun boğaz uzmanı, uluslararası kurallar ve Türk tababet kanunun verdiği yetki ile, kulak burun boğaz / baş boyun cerrahisi alanındaki tüm dahili ve cerrahi hastalıklara müdahale etme hakkına haizdir.
Kulak burun boğaz doçenti tanımlaması akademik bir ünvandır. Kulak burun boğaz doçentliği; uzmanlığı takiben girilen, akademik çalışmaların değerlendirilmesi ve sözlü sınav aşamalarından oluşan doçentlik sınavının başarılmasıyla hakedilen bir mertebedir. Ülkemizde, doçentlik sınavına giriş ve doçentlik ünvanını kullanma, üniversite kadrosu gerektirmez.
Kulak burun boğaz profesörü tanımlaması da akademik bir ünvandır. Kulak burun boğaz profesörlüğü, akademik açıdan en üst mertebedir. Süreç olarak kulak burun boğaz profesörlüğüne uzanan akademik yol; kulak burun boğaz asistanlığı, uzmanlığı, bazı üniversitelerde yardımcı doçentliği, takiben doçentliği, nihayet profesörlüğü aşamalarını içerir. Geçmişte ülkemizde kullanılan ordinaryus profesörlük mertebesi ise, çok uzun zaman önce lav edilmiştir. Ülkemizde, profesörlük ünvanının alınması ve bu ünvanı kullanma hakkı; üniversite kadrosuna atanmayı ve bu kadroda asgari 2 yıl çalışmayı gerektirir.
Kulak burun boğaz ihtisası, doçentliği, profesörlüğü süreçleri, Türkiye için şu şekilde özetlenebir: Altı yıllık tıp eğitimini takiben tıp doktoru ünvanını alan ve ihtisas yapmayı arzulayan hekimler, TUS’a yani tıpta uzmanlık sınavına girerler. Bu sınavda, tercih edilen branşların başında gelen kulak burun boğaz kliniklerinden birinin puanını tutturan hekimler, ihtisasa hak kazanırlar. Birkaç yıl süren dahili ve cerrahi eğitimin ardından, jüri önünde sınava girerek kulak burun boğaz uzmanı ünvanını ve mesleği serbest icra etme yetkisini kazanırlar. Kulak burun boğaz uzmanları arasında akademik ünvan almayı arzulayanlar birkaç yıl mesleklerinde tecrübe sahibi olur, bu arada araştırma ve akademik çalışmalar yapar, takiben doçentlik sınavı için resmi başvuruda bulunurlar. Akademik çalışmaların değerlendirilmesi ve sözlü sınav, jüri tarafından gerçekleştirilir. Sınavı geçenler doçent ünvanını alırlar. Gerek doçentlik ünvanının alınması, gerek kullanılması açısından üniversitede çalışma mecburiyeti yoktur. Profesörlük ise üniversite kadrosu ve jüri değerlendirmesini beraberce gerektiren, yalnız üniversitelere özgü bir mertebedir. Doçentlikte 5 yılı dolduran kulak burun boğaz hekimleri, çalıştıkları veya çalışmayı arzuladıkları üniversitenin kulak burun boğaz profesörlüğü kadrosu açması/ilan etmesi durumunda, dosya ile resmi başvuruda bulunurlar. Jüri tarafından dosya bazında yapılan inceleme, üniversite yönetiminin jüri raporlarını esas alan değerlendirmesi ve nihai kararıyla sonuçlanır. Profesörlük kadrosuna atanan hekimler profesör ünvanını alırlar. Profesör ünvanın kalıcı olabilmesi ve üniversiteden ayrıldıktan sonra da kullanılabilmesi, asgari 2 yıl profesör kadrosunda çalışmış olmayı gerektirir.
|
Kulak Burun Boğaz Dünyada Nereden Nereye Gelmiştir
Tıbbın dünyada tarihsel gelişimi, kulak burun boğazın ya da herhangi bir tıp branşının gelişiminin anlaşılabilmesi için kilit önemdedir. Tıp, tüm insanlığın ortak birikimi olan ve üzerine sürekli olarak ilaveler yapılarak nesilden nesile aktarılan bir sanattır. Bu bağlamda yüzbinlerce yıllık insanlık tarihi boyunca, ilkel kabile hekimlerinden genetik uzmanlarına uzanan bir imece ile, dünyanın her bir bölgesinden her bir hekim bu sanata bir tuğla koymuştur. Yazılı tarihin başlangıcı kabul edilen Sümer ve takiben Babil’den, ismen hekimlere ait önemli belgeler günümüze erişmemiştir. Ancak daha sonraki medeniyetlerde tıp sanatının gelişiminde ve aktarımda efsanevi önemi olan büyük hekimler, belgelerle sabittir. Sekhet’enanch M.Ö. 3500’lerde Mısır’da, Shen Nung M.Ö. 2700’lerde Çin’de, Sushruta M.Ö. 1000’lerde Hindistan’da, Hipokrat M.Ö. 400’lerde Antik Yunan’da, Celsus M.S. 30’larda Roma’da, Galen M.S 150’lerde yine Roma’da, Albucassis M.S. 950’lerde Arap Magribi’nde, Avisenna yani İbni Sina M.S 1000’lerde yine Arap Magribi’nde, Mundinus M.S. 1300’lerde Salerno ekolü İtalya’sında, Vesalius M.S. 1500’lerde Rönesans dönemi İtalya’sında dünya tıbbına ölümsüz katkılarda bulunmuşlardır. Dikkat edilirse bayrak, her dönemin hakim medeniyeti kanalıyla elden ele Rönesans Avrupası’na kadar taşınmıştır. Rönesans Avrupası ise takipeden Aydınlanma Avrupası ile beraber, çağdaş tıbbın kaynağını oluşturur. Çağdaş tıbbın yeşerdiği son iki-üçyüzyıl içinde ise bazı kilometre taşları olmasaydı, tıp bugün bulunduğu noktaya erişemezdi veya çok gecikmeyle erişirdi. Bu kilometre taşlarının hayati önemini şu sorularla ifade etmek mümkündür: Morgagni olmasaydı patoloji ile klinik ne zaman bir bütün olarak ele alınmaya başlanıp hastalıkların tanı-tedavileri çüzülürdü? Louis Pasteur olmasaydı pastörizasyon tekniği ile gıda üretimi nasıl kolaylaşabilirdi veya kuduz mikrobu ne zaman keşfedilirdi? Diğer büyük mikrobiyolog Robert Koch olmasaydı tüberküloz basili ve kolera bakterisi tesbiti için kaç yıl gerekirdi? Ya James Simpson kloroform anestezisini, Lister antiseptik cerrahiyi başlatmamış olsalardı ameliyatların emniyetle yapılması nasıl ve ne zaman başlardı? Edison ampulü keşfetmeseydi iç bölgedeki dokular ne zaman görüntülenme ve müdahale şansına sahip olurdu? Röntgen, x-ışınlarını bulmasaydı, içorgan ve kemik hastalıklarının tanısı röntgen cihazlarıyla konulmaya nasıl başlanırdı? Curie’ler madam Curie’nin hayatı pahasına radiumu keşfetmeselerdi kanser tedavisinde radyoterapi umudu ne zaman yeşerirdi? Ehrlich drug 606/salvarsan ile yolu açmasaydı ve Alexander Fleming şans eseri de olsa muhteşem penisilini bulmasaydı, antibiyotiğin keşfine kadar kaç insan enfeksiyonlardan hayatını kaybederdi? Günümüz tıbbı, adı anılan anılmayan bu tutkulu ve fedakar insanların emeklerinin üzerinde yükselmektedir.
Kulak burun boğazın dünyada tarihsel gelişimi, farklı süreçlerden geçmiştir. Doğaldır ki yakın yüzyıllara gelene kadar kulak burun boğaz alanı, vücudun diğer alanları gibi, bir özelleşme olmaksızın genel tababetin doğal bir parçasıdır. Genel tababette ise ilk ayırım dahili ve cerrahi tababet şeklindedir. Ondokuzuncu yüzyılda, kulak burun boğaz alanının birbirinden bağımsız 2 ayrı yolda ilerlemesi söz konusudur. Bunların klinikleri, hekimleri ve bilimsel dergileri birbirinden tamamen ayrıdır. Otoloji yani kulak kısmı, genel cerrahi ve beyin cerrahisinin bir alt parçası, yani cerrahi bir branş şeklindedir. Oysa ki larengoloji yani gırtlak alanı göğüs hastalıklarının parçası, yani dahili bir branş şeklindedir. Rinoloji yani burun alanı da larengolojinin ve neticede dahili branşın içindedir. Ondokuzuncu yüzyılda İngiltere’de kurulan “Royal Ear Hospital” ve “Metropolitan Dispensary of Throat” ile Amerika Birleşik Devletleri’nde kurulan “New York Eye and Ear Infirmary” klinikleri bu sürecin belgeleridir. Yirminci yüzyılın ancak başlangıcında kulak burun boğaz, bugünkü anlamında bütünleşmiş ve otorinolarengoloji şeklinde kapsamlı, tek branş haline gelmiştir. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında başlayan ve yirmibirinci yüzyıla uzanan süreçte ise otoloji, larengoloji, rinoloji, fasyal plastik, baş boyun cerrahisi şeklinde, alt branşlaşma veya üst ihtisaslaşma denilen, parçalar halinde çalışma kavramı gelişmeye başlamıştır. Ancak günümüzün bu alt branşlaşma süreci, geçmişteki kulak burun boğaz bütünleşme sürecinin aksine bağlayıcı bir düzen haline gelmemiştir.
|
Kulak Burun Boğaz Türkiye’de Nereden Nereye Gelmiştir
Tıbbın Türkiye’de tarihsel gelişimi, tıp fakültelerinin tarihi ile özdeştir. Osmanlı İmparatorluğu zamanında çağdaş anlamda ilk tıbbiye, askeri bünyede 1827 yılında Tıbhane-i Amire adıyla Şehzadebaşı’nda kurulmuş ve farklı isim ve yerleşkelerle 1909 yılına kadar Osmanlı’nın asli tıp eğitim merkezi olmuştur. Daha ayrıntılı ifadeyle, bu askeri kurum özünde devamlılık göstererek Mekteb-i Tıbbiye, Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane, gibi farklı adlarla farklı yerlerde faaliyetini sürdürmüştür. 1867 yılında, yine askeri tıbbiye bünyesinde daha sonra ayrı bir kurum haline gelecek olan sivil tıbbiye, yani Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye de açılmıştır. 1898 yılında ise, askeri tıbbiye çatısı altında olmak üzere, Topkapı Sarayı surlarının içinde, modern bir askeri eğitim hastanesi, Gülhane Seririyat Hastanesi adıyla, Alman Prof. Dr. Rieder yönetiminde faaliyete sokulmuştur. 1900’lerin başına gelindiğinde Osmanlı’da, biri askeri biri sivil 2 ayrı tıp okulu bulunmaktadır: Askeri bünyede olan Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane Demirkapı’da, sivil bünyede olan Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye-i Şahane ise Kadırga’da merkezlenmiş durumdadır. Bu arada askeri tıp okulu, 1903 yılında Haydarpaşa’daki görkemli binasına taşınmıştır. 1909 yılı, Türk tıbbında bir kilometre taşıdır: 1909 yılında yapılan kanun değişikliği ile askeri ve sivil tıp okulları Darülfünun yani “Üniversite” çatısı altında birleştirilmiş, böylece Darülfünun Tıp Fakültesi olarak sivil hale getirilmiş ve Üniversite bünyesinde Haydarpaşa’da hizmet vermeye başlamış veya bir başka ifadeyle, özündeki devamlılık bağlamında, Haydarpaşa’da hizmetine devam etmiştir. Darülfünun Tıp Fakültesi, Türkiye Cumhuriyeti zamanında 1933 yılında yapılan üniversite reformuyla, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi adını almıştır. Takiben Haydarpaşa’dan ayrılarak Haseki, Cerrahpaşa ve Aşağı Guraba Hastaneleri esas olmak üzere çeşitli hastanelerde dağınık olarak hizmet vermiş, nihayet Çapa’da bugünkü yerleşkesine yerleşmiştir. 1967 yılında, adı İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesine dönüşen kurum; kuruluş tarihi olarak Türk tıbbının geçmişini oluşturan 1470 tarihli Fatih külliyesi-sekizli medreseler yanındaki darüşşifa yani hastane esas alındığında 500 yılı aşkın, 1827 tarihli ilk askeri tıbbiye esas alındığında 200 yıla yakın, 1909 tarihli sivil Darülfünun esas alındığında 100 yılı aşkın, 1933 üniversite reformu ile yapılanan modern İstanbul Üniversitesi esas alındığında ise 100 yıla yakın bir tarihe sahiptir. İstanbul Tıp Fakültesi Türkiye’deki tüm diğer tıp fakültelerinin kaynağını oluşturmuştur.
Kulak burun boğazın Türkiye’de tarihsel gelişimi, çağdaş süreç açısından şu şekilde özetlenebilir. Kayıtlara göre Tıbbiye-i Şahane’nin iki yüzbaşısı Mithat ve Şevket Bey’ler, iç hastalıkları bünyesinde olmak kaydıyla, kulak burun boğaz ile meşgul ilk isimler olarak görülmektedir. 1878 yılında, Paris’te gördüğü kulak burun boğaz eğitimden dönen Civani Ananyan Bey’in kulak burun boğaz muallimliğine atanması ise, Türkiye’de kulak burun boğaz branşının resmi başlangıcı olarak kabul edilir. Civani Ananyan Bey’in öğrencisi olan ve Paris’e giderek kulak burun boğaz eğitimi alan ikinci kişi Şefik Paşadır ve yurda dönüşünden sonra, 1890 yılında, ilk bağımsız kulak burun boğaz kliniğini kurar. Ancak bu dönemde daha çok poliklinik ile yetinildiği, burun tamponu ve tonsillektomi dışında başka cerrahi girişimlerin yapılmadığı görülmektedir. 1900 yılında, Alman Prof. Dr. Rieder, yönetimindeki askeri tıbbiyenin yani Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane’nin eğitim hastanesi olan Gülhane Seririyat Hastanesi’nde, Almanya’da eğitim almış 5 Türk hekime farklı tıbbi bölümleri yönetme görevini verir. Bunlardan Berlin’de kulak burun boğaz eğitimi almış Ziya Nuri Bey kulak burun boğaz ile ilgili kısmın başına geçer. Böylece 1900 yılında, devamı bugüne kadar uzanan ilk çağdaş kulak burun boğaz kliniği kurulmuş olur. Ziya Nuri Bey, 1909’da Darülfünun’un kurulmasıyla tıp fakültesi kadrosuna geçer, fakültenin ilk kulak burun boğaz profesörü ve kliniğin ilk direktörü olur. Ziya Nuri Bey, 1933 Üniversite reformuna kadar direktörlük görevinde kalır. Takiben yine kısa bir süre bu görevi üstlenir.
Kulak burun boğazın Türkiye’de kökleşmesi ve yaygınlaşması, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nin yüzyılı aşkın süren faaliyetlerinden köken alır. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Kliniği; 1909 tarihinden başlayarak 1933 yılında şekil ve 1967 yılında isim değiştirmek kaydıyla, Osmanlı İmparatorluğu son döneminde ve Türkiye cumhuriyeti erken-orta döneminde Türk kulak burun boğaz branşını şekillendirmiştir. Bunu hem yaptığı dahili-cerrahi-akademik çalışmalarla direk olarak, hem de diğer kulak burun boğaz kliniklerine yetişmiş insan gücü hazırlayarak dolaylı olarak sağlamıştır. Cumhuriyetin bu erken-orta döneminde kulak burun boğaz branşına emek veren pek çok hekim ve hocanın yanısıra, Gülhane’de direktörlük yapan Dr. Sani Yaver ile İstanbul Ünivesitesi Tıp Fakültesinde direktörlük yapan Prof. Dr. Ekrem Behçet Tezel ve Prof. Dr. Safa Karatay önemli kilometre taşlarıdır. Günümüz Türkiye’sinde uluslararası alanda uygulanıp Türkiye’de uygulanmayan kulak burun boğaz branşına ait hiçbir tıbbi veya cerrahi tedavi yöntemi yoktur. Hatta Türk kulak burun boğaz camiası, bazı tıbbi tedavilerin ve cerrahi tekniklerin öncülüğünü yapmaktadır.
Kulak burun boğazın dünyada ve Türkiye’de geleceği, tıp ve cerrahinin diğer alanlarından farklı değildir. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında tıbbın tüm alanlarında ve cerrahide büyük aşama kaydedilmiştir. Yirmibirinci yüzyıl ise olasılıkla robotik cerrahi, kök hücre tedavisi, gen mühendisliği alanındaki gelişmelere gebedir. Kulak burun boğaz branşının, dünyada ve Türkiye’de, bu gelişmelerin dışında kalması düşünülemez.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|